Sevgili okuyucular bugün sizlere insanın  dünyaya herhangi bir bilgi ile, duygu ile gelip gelmediğini; insan doğarken bomboş mu yoksa bilgi yüklü bir beyin ile gelip gelmediğini anlatacağım.

      Bizler dünyaya geldiğimizde zihnimiz, beynimiz tamamen boştur. Ama biz deneyler yaparak, emprik(deneysel) yöntemlerle bazı şeyleri keşfeder, dener ve öğreniriz der John Locke. Gerçekten John Locke doğru mu söyler yoksa insan duygularla bilgilerle mi gelir dünyaya? Bunu anlamak için önce John Locke ‘un kim olduğuna bakalım. John Locke tarihteki ünlü psikologlardan biridir. Kendisi emprizmin yani "deneycilik" akımının kurucusu ve önemli bir savunucusudur. Bu akıma göre bilginin deney yapılarak sonradan kazanılabileceğini öne sürer. Yani akımın savunduğu mantık insanın dünyaya bilgisiz geldiğidir. Bu mantığı da benzettikleri şey Tabula Rasa (Boş levha)dır. Sizlere kısaca Locke dan ve savunduğu akımdan bahsederek aklınızda birkaç şey canlandırmış oldum. Peki şimdi soralım Locke neden insanın boş bir levha şeklinde geldiğini savunmuştur? Locke’ye göre insanlar küçük yaşlardan itibaren ailelerinden, çevrelerinden ve dünyadan birçok şey öğrenir, bunları yaşamlarına uygular ve yaşamları boyunca öğrendikleri her yeni bilgi karşısında şaşırırlar. Ayrıca bebekler dünyaya geldiklerinde çevrelerine yabancı bakar, birilerine muhtaç davranır ve bilgiden yoksun görünürler. Buraya kadar John Locke ve bu akımın savunucuları bizlere haklı görünebilir ama bir de bu fikre karşı çıkan gruba, grubun kimler olduğuna ve grubun düşünce tarzına bakalım

      Bu grup birçoğuzun adını duyduğu Immanuel Kant ve savunucularından oluşmuşlardır. Immanuel Kant, yıllar boyunca uyuyan felsefeyi uyandıran Alman filozoftur. Eleştirel felsefenin babası olan Kant, insanın doğuştan bilgi sahibi olduğunu, bilgi yüklü geldiğini savunur. Bakalım Kant doğru mu söyler? Bilgi insana doğuştan gelir, bazı şeyleri biliriz ve deneyimlememize gerek kalmaz. Bazı şeyleri ise hatırlamayız, bunları hatırlamak içinde deneyler yapar ve hatırlarız, der Kant ve savunucuları. Acaba doğru mu söylüyorlar yoksa bu sadece bir fikirden ibaret midir? Tabi ki de kimse bu tarz fikirlerin fikir olarak kalmasından yana değillerdir. Bunu kanıtlamak için bir deney yapmışlardır. Hiç insan görmemiş bebeklerin önüne 2 tane kukla koymuşlardır. İyi kukla iyi davranışlar sergilemiş ve bebeklerde bu kuklaya iyi tepki vermişlerdir. Kötü kukla ise bebekleri ağlatacak ve bebeklerin kötü (sevecen olmayan) davranışlar sergilemesine sebep olmuştur. Bunu birçok kez deneyip aynı sonucu aldıklarında aslında insanların dünyaya gelirken iyi veya kötü davranışla birlikte geldiğini kanıtlamışlardır. Çünkü daha önce hiçbir insanla karşılaşmamış, anne sevgisi görmemiş ve insan davranışlarına maruz kalmamış bu bebeklerin iyi ve kötü olanı kolayca ayırt etmesi bizlere dünyaya duygu yüklü, bilgi yüklü geldiğimizi gösterir.

      Sevgili arkadaşlar, Kant ve savunucuların ne kadar doğru bir şey söylediklerinizi görmekteyiz. Aslında bizlerde bunu düşünüp söyleyebiliriz. Dünyaya geldiğimizde ağlarız çünkü dünyanın kötü bir yer olduğunu ve bizlere acı çektirebileceğini hissederiz. Böylece kötü duyguların varlığı aslında doğarken bile bildiğimizi gösteririz. Elbette bu söylediğim işin komik kısmı. Burada sormamız gereken soru o bebekler iyi kuklayı seviyor ve kötü kuklayı sevmiyorsa, bu bebekler ilerde iyi olmaz mı? Eğer bu bebekler iyi olacaksa dünyaya kötülük nerden geliyor? Bu sorularında aslında bir cevabı var. Şimdi onlara bakalım. Deney yapılan bebeklere tekrardan bir seçim yaptırılıyor. Bebeklerin önüne iki kâse koyuluyor. Bir kâsede kraker diğerinde gevrek var. Bebekler kendi tercihlerine göre ikisinden birini seçiyor. Sonra kuklaları getiriyorlar ve kuklalardan birisi bebeğin seçtiği krakeri, diğeri gevreği seçiyor. Fakat sonrasında bebeğin seçmiş olduğu ürünü (kraker, gevrek) seçen kuklaya kötü bir davranış yaptırıyorlar, diğer kuklaya ise iyi davranış. Bebek bunları izliyor ve daha sonra bebeğe bu iki kukladan birini seçmesini diğerini cezalandırmasını istiyorlar. Bebek kendi seçtiğini seçen ve kötü davranış yapan kuklayı kendine çekiyor ve diğer iyi kuklanın cezalandırılmasını istiyor. Yani burada anlatılmak ve söylenmek istenen şey bebeğin iyi veya kötü davranışı tercih ettiği değil, kendi seçimine benzer seçimi yapan kuklayı tercih ettiğidir. Böylece iyilik ve kötülüğün bizlerle dünyaya geldiğini, kötü davranışların ise bizlerin yapmış olduğu seçimler, tercihler sonucu ortaya çıktığını görmüş oluruz. Bunu kolayca anlamanın bir yolu var. Günlük hayatta bunu çok yaparız. Bir yabancı ile bir arkadaşınız kavga eder, tartışır. Yabancı aslında haklıdır ama biz arkadaşımızı yarı yolda bırakmamak(!) için arkadaşımızı savunuruz. Böylece yaptığımız tercihin yanlış olduğunu bile bile yanlışı seçmiş oluruz ve dünyada kötülüğü tercihlerimiz ile ortaya çıkarmış oluruz (Her din için bu durum farklıdır).

      Sevgili okuyucular sizlere dünyaya dolu mu yoksa boş mu geldiğimizi anlatmaya çalıştığım bu karışık yazıda umarım beni anlamışsınızdır. Birazda felsefi bilgi olsun dedim. Bir sonraki yazımda görüşmek üzere...